Habertürk gazetesi yazarı Levent Özçelik yazısında Capri’yi anlatmış. Bu haberden derlediğimiz yazıyı aşağıda okuyabilirsiniz.

Geçen yıl bayram tatilinde tereddüt ederek gittiğim Capri, bana yaza göre nispeten güneşli, sakin ve huzurlu günler sundu. Kiralık otomobilimi Sorento’da bırakıp adaya varır varmaz bir scooter kiraladım ve bu cazibenin peşine düştüm hızla. Napoli’den ve Sorrento’dan hemen her saat başı, deniz otobüsü ve feribotlarla ulaşılabilen Capri’de ilk ayak basılan yer Büyük Liman oluyor. Marinaya paralel sıralanmış birkaç kafe-restoran, hediyelik eşya dükkânı ve halka açık plajdan oluşan Marina Grande’de fazla oyalanmadan Capri’nin merkezine ulaşmak ve bir an evvel ada ruhuna nüfuz etmek en iyisi. Marina Grande’den Capri’ye fünikülerle ya da yürüyerek çıkılabilir.

Bu tırmanışı fünikülerle yapmanın en güzel yanı, merkeze ulaştığında karşılaşılan manzara. İnsanı adeta yerine mıhlayan bu panorama içinde neler yok ki; aşağıdan çapkınca göz kırpan masmavi deniz, üzerinde salınan yatlar, yelkenliler, yeşillikler arasında beyaz badanalı evler ve ufukta İtalya anakarası…

Adanın diğer bölgelerine yapılacak geziler için buradan otobüsler hareket ediyor. Ama önce Via Krupp gezilmeli. Merkezden güneye doğru inen ve sadece yayalara açık bu cadde, Augustus Bahçeleri’ne ve Marina Piccola’ya uzanıyor.

Augustus Bahçeleri, Capri florasını gözlemleme fırsatı bulacağınız teraslar halinde düzenlenmiş, geniş bir alana yayılmış bir botanik bahçe. Bu teraslardan baktığınızda, solda adanın simgelerinden doğanın muhteşem bir formda şekillendirdiği Faraglioni Kayaları’nı, sağda ise Solaro Tepesi ile Marina Piccola Plajı’nı göreceksiniz. Roma döneminde yapılan jet sosyeteye ve dünyaca ünlü sanatçılara ait lüks villaların bulunduğu Tragara Caddesi, denize girip serinleyebileceğiniz Marina Piccola Tiberius Hamamları ve Palazzo a Mare de atlanmaması gereken yerler.

Anacapri’de her yol denize çıkar

Adanın daha yüksekteki ikinci büyük yerleşimi Anacapri’ye Capri’den otobüs ya da minibüsle ulaşmak mümkün. 15 dakika süren bu yolculuk için kendinize cam kenarında bir yer kapın. Hemen her yolun denize çıktığı Anacapri’ye varınca bir kez daha manzaraya hayran olacaksınız. Bir dönem Avrupalı birçok ressam, müzisyen ve yazara ev sahipliği yapan Anacapri’den, bu adadan görmeden ayrılmamanız gereken Grotta Azzurra’ya (Mavi Mağara) yürüyerek ya da araçla ulaşabilirsiniz. Mavi Mağara dünya çapındaki ününü, adını borçlu olduğu, gümüş ışıklar saçan berrak mavi sudan alıyor.

Solaro Tepesi

Adanın en yüksek noktası olan Solara Tepesi’ne Anacapri’den binilen teleferikle 12 dakikada ulaşılıyor. Yürüyerek çıkmak isteyenler yaklaşık 1.5 saat harcamayı göze almalı. 589 metre yüksekliğindeki tepeden Calabria dağları, Apeninler, Amalfi sahili, Sorrento Yarımadası, Napoli Körfezi, Procida ve Ischia adaları görülebiliyor. Anacapri’nin kuzeydoğusundaki uçurumlu yamaçta, denizden 412 metre yükseklikte 1535’te Barbaros Hayrettin Paşa’nın tutsak edildiği ve ününden dolayı onun adını taşıyan Barbarossa Kalesi bulunuyor.

Buraya kadar gelmişken Villa San Michele’yi görmeden dönmek büyük bir kayıp olur. Aziz Michele’ye adanmış eski bir şapelin kalıntıları üzerine İsveçli doktor ve yazar Axel Munthe tarafından 1896’da yaptırılan bu muhteşem kompleks içinde Roma villaları, Napoli Körfezi’ne bakan sütunlu dairesel çardaklar, granit sfenksler, lahitler ve büstler, bir de müze bulunuyor. Villa San Michele’yi de gezdikten sonra, artık Tiren Denizi’nin bu eşsiz güzellikteki adasıyla gönül rahatlığıyla vedalaşabiliriz. Bir gün yeniden gelmeyi dileyerek…