Cinecitta; 1937’de Benito Mussolini tarafından kurulan büyük bir stüdyo kent… Cinecitta sadece Roma’yı değil tüm şehirleri ve kırsalı temsil edebilen büyük bir dünya kenti gibidir. Sergio Leone’nin “İyi, Kötü ve Çirkin”, “Bir Avuç Dolar”, “Bir Zamanlar Amerika” gibi kült westernlerindeki Teksas kasabalarınında Cinecitta’da kurulmasıda ilginçtir.

Cinecitta Studios
Roma filmlerinden söz edelim birazda;
“Roma Açık Şehir” filminde, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki Roma’yı bir belgesel gerçekçiliğiyle gösterir. Rosselini bu filmle “İtalyan Yeni Gerçekçiliği”ni başlatır. Ardından Vittorio De Sica, iki ayakkabı boyacısı çocuğun Roma sokaklarındaki hayatını anlattığı “Kaldırım Çocukları”nı çeker. Senaryosunu Cesare Zavattini’nin yazdığı “Bisiklet Hırsızları”nda çalınan bisikletlerini arayan baba oğulla birlikte Roma’yı adım adım kat ederek muhteşem kutsal kent Roma’nın yoksul yüzünü gerçekçi bir dille anlatıyor.

Ladri di Biciclette (Bisiklet Hırsızları, 1948)
Ettore Scola’nın “Özel bir Gün”ü politik filmler arasında özel bir yer tutar. “Biz Birbirimizi Çok Sevmiştik” filminde ise üç insanın öyküsü sürekli birbirleriyle kesişirken başrolde gene Roma vardır.
Pier Paolo Pasolini “Mamma Roma” filminde kahramanının takma adını “Roma Ana” koyarak şehri nasıl da çıkmaza düşmüş bir anne gibi gördüğünü açıkça anlatır.
Federico Fellini hemen bütün filmlerinde Roma’yı öne çıkarır. Roma’da geçmeyen filmlerindeki kahramanları bile hep Roma’ya gitmeyi hayal eder. “Tatlı Hayat”ta Anita Ekberg’in Trevi Çeşmesinde yıkandığı sahne unutulmaz görüntülerden biri olarak hafızalara kazınır. Trevi Çeşmesinin “Aşk Çeşmesi” olarak ünlenmesinde, hemen bütün filmlerde aşıkların para attığı bir aşk mabedine dönüşmesinde bu sahnenin rolü olmalı.

La Dolce Vita (Tatlı Hayat, 1960)
Roma’da Vatikan şehri bir inanç merkezi olarak filmlerde ve romanlarda gizemini korur. Hıristiyanların en büyük lideri Papa’nın yaşadığı, Sistina Şapeli gibi pek çok tapınağa, bazilikaya, şapele, anıt mezara, gizli geçitlere sahip olan Vatikan, her sene milyonlarca inançlı turistin ziyaret ettiği dünyanın en ihtişamlı dini merkezidir. Umberto Eco ve Dan Brown gibi pek çok yazar Vatikan’ın gizemini çözmeye çalışmışlardır. Vatikan yetkilileri, “Melekler ve Şeytanlar” filminin yaratıcılarına Vatikan’da çekim yapmasına izin vermeyince, ekip St. Peter meydanının birebir kopyasını Cinecitta’da inşa etti. Pantheon’da ve çevredeki Navona ve Popolo gibi ünlü meydanlarda dış çekim yapabildiler. Hatta çekim sırasında bir kilise nikahına şahit oldular. “Melekler ve Şeytanlar” gerçekçi bir Vatikan görüntüsü vermekte başarılıdır.

Angels & Demons (Melekler ve Şeytanlar, 2008)
Belkide bir Hollywood masalı olan “Roma Tatili” ise görmek istediğimiz Roma hayalini en naif biçimde hatırlatan filmdir. Protokolden kaçan prensesle (Audrey Hepburn) gazetecinin (Gregory Peck) aşkı, gerçeklerden kaçmak için sinema salonuna sığınan seyircinin eskimeyen gözdesi olacaktı.

Roman Holiday (Roma Tatili, 1953)
Roma zamana meydan okuyan muhteşem güzelliklerin toplamı mıdır? Yoksa ihtişamın, barok sarayların, dev heykellerin, büyüleyici müzelerin, görkemli kiliselerin, ayinlerin, koroların, azizlerin, azizelerin kenti tıpkı sinema gibi bir illüzyon mu sunmaktadır? Sinemaya bir aşk mektubu gönderen “Cennet Sineması” filmindeki gibi, bazen hayaller gerçek olabilir. Roma, hayalleri üretmeye devam eder.
Kaynak: CRYSTAL _ KIŞ 2017/2018